

Kahvaltı soframız bu kadarcıktı ama tıka basa doyduk,kalanlarımı naptık tabiki tüm hayvanlara deli olan ben tarafından yine beslendiler, eşimi de bu arada ihmal ettiğim için- ki kendisi maalesef bu huyumu bildiğinden alışkındır- kendini gazeteye verdi:)

Bu ördekleri, kuşları ve kedileri beslemeden gidemezdim tabiki:(
Ama bakın eşim de en az benim kadar sevdi bu Sarmanı ;)


Kahvaltımızdan sonra Çengelköy' de küçük bir tur yaptık. Çengelköy, ara sokaklardaki birbirine çok yakın olan ama samimi görüntüsünden içinizin ısındığı evler ve dükkanlarla dolu, mesela bu çikolata dükkanına bayıldım. Hem dükkandan hem de sunumundan çok eski olduğu belli ama inanılmaz güzellikte...
Birde tabiki Çınaraltı adı nerden geliyor diyenler olursa; adından da belli olduğu üzere resimdeki gibi neredeyse içinden ikinci bir ağaç çıkmış gibi görünen, çook geniş dallara ayrılmış ve uzamış bir ağaç, öyle ki bu geniş dallar için direkler dikilmiş ağaca destek olmak adına. Ağacın üzerindeki tabelada yaşının 1200'lü yıllara uzandığı yazmakta, ee burayada başka bir isim bulunması haksızlık olurdu herhalde:)